20 Aralık 2011 Salı

Diyarbakır Texas mı, Paris mi?



Bu yazıyı yazmamım nedeni en son yazıma gelen bir yorum oldu. Yorumu yapan kişi aslında herkesin düşündüklerini özetlemişti.
Diyordu ki “dostum ben de Diyarbakır’a gelmeyi planlıyorum ama polis falan taşlıyorlar terör olayları. Sanki şehir Texas gibi hakikaten. Bu konu hakkında bir yazı yazar mısın? Gerçekten öyle mi?”
Bu soruyu yıllardır o kadar çok kişiden duydum ki. Düşünün iş aslanın ağzında. İnsanlar bir memuriyet bulup buraya geliyor ve gelirken kafalarında aynı soru. Zaten buraya gelen herkes ilk gün sanki her an bir patlama bekliyormuş gibi bir yüz ifadesiyle dolaşır. Bir ay sonra ise benden çok gezmeye başlarlar.

Sorunun cevabına gelince... Öncelikle İstanbul’da yaşayanlara sormak istiyorum. Ben bir yabancıyım ve size “İstanbul nasıl güvenli bir yer mi?” diye soruyorum. Aslında televizyon haberlerine göre İstanbul hiç güvenli görünmüyor. Gazi Mahallesi diye bir yer var. Birileri taş atıp duruyor. Orada burada birkaç ayda bir bombalar patlıyor. Geçen gün çocuğun birine İstiklal Caddesinde saldırdılar mesela. Şimdi siz “İstanbul hiç güvenli değil. Orada nasıl yaşıyorsunuz?” diye soran birine ne dersiniz? Sanırım şöyle bir şey olur cevabınız, “İstanbul çok büyük. Sadece bazı bölgelerinde bazen olaylar olur ama biz de bunu çoğu zaman televizyondan duyarız.” İşte ben de size aynı cevabı vereceğim. “Diyarbakır çok büyük. Sadece bazı bölgelerinde bazen olaylar olur ama biz de bunu çoğu zaman televizyondan duyarız.”

Yani buradaki her çocuk taş falan atmıyor. Ben şahsen daha hiç karşılaşmadım. Tabii olaylı günlerde olay olan mahallelere-ki bunlar da genelde gecekondu semtleridir- özellikle giderseniz görürsünüz o başka. Basın buraya olay olduğunda gelir ve sadece olaylı mahalleleri çeker. Ne yazık ki bu nedenle dışarıdan gelen insanlar burada sokakta yürürken her an kafasına bir taş yiyebileceğini düşünüyor. Tabii burası çok sakin demiyorum. Bazen tehlikeli olabilir ama İstanbul kadar işte.

Not: Diyarbakır'ı izlemek isterseniz tıklayın.

15 Aralık 2011 Perşembe

Diyarbakır şivesi

Diyarbakır dört kapi
Git bak o yar ne yapi
Beni gördüğü zaman
Başka küçeye sapi

Diyarbakır türkülerine bir örnek bu yazdığım. Aslında kültürel birçok faktör var bu dörtlükte. Diyarbakır şivesine güzel bir örnek her şeyden önce. “Ne yapıyor?” yerine kısaca “ne yapi?” daha kestirme değil mi? Ayrıca Diyarbakır şivesinde kelimenin sonunda “ı” harfi varsa “i”ye dönüşür (kapi). Kapı ne diye merak ederseniz şehrin çevresindeki surların (eski dildeki kullanımıyla bedenlerin) kapıları bunlar. Dağ Kapı, Yeni Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı. Son olarak “küçe” sokak demek. Eskiden kimse sokak demezdi ama şimdi “küçe” deseniz çok az kişi anlar.

Diyarbakır şivesinin bu şive ile yeni tanışanlar tarafından en ilginç bulunan özelliği ise soruların sonundaki -mı ekinin kullanılmaması. İngilizce'de de olan bu özellik vurguyla soru sorma anlamına geliyor. Yani "geldin mi?" değil "geldiiiin?

Diyarbakır şivesini hemşehrimiz Kadri Göral şiirinde çok güzel örneklemiş. Yanlış anlamadıysam bu İhsan, Ankara'ya okumaya falan gidip orada kendine bir kız arkadaş bulan Diyarbakır'lı bir genç. Bu şiiri yazarının sesiyle Youtube da buraya tıklayarak izleyebilirsiniz. Bilebildiğim kadarıyla bazı kelimelerin anlamlarını da yazmaya çalıştım.

MEKTUP
oğlum Ehsan!
ana heyran nasılsan?
ne haldasan?
biz seni aramasah sormasah
sen bizi ne arisan ne de sorisan
sen ne hersiz bir evlatmişsan
bemırad olmiyasan
hahın kızınan gezisen dolaşisan (hah:el alem)
edemisen anan mektup yazasan?
heç Allah'tan korhmisan bizi merakta bırahisan?
dünegin dayın oğli hüsen gelmişti ankara'dan
getmişem sağlık haberin ondan almişam
seni belediye otobozunda görmiş bir kıznan
sözlüm diye bahsetmişsen o kızdan
bir de yüzüg tahmişsan barmağan
niye oğlum sen anasız kalmişsan
sansahan evlenmağa kahmişsan? (sansahan: kendi kendine)
hüsen'e dedim ki;
"hüsen! hele birezım kızi anlat" (birezım: biraz)
dedi ki:
"ne anlatayım deyza, ay parçası bemıraza"
gülende güller açi
ağliyanda incinen mercan saçi
bele güzel ne görülmiş ne duyilmiş
hak teala öz nurundan yaratmis.
Ehsan!
niye sen hırıf olmişsan
böyükleren danışmadan evlenmağa kahmişsan
kardaşından da mi ibret almisan?
getti bir tango kız getirdi
ne kendisi rehet etti
ne de bizi rehet ettirdi
kız da kız olaydı üregım yanmazdı
ele zaif ele zaif ki
ayni çırtik Eso'ya benzidi
çirpi gibi bacaği
emin ağanın ayağı gibi ayaği
çamaşır tokacı gibi de elleri vardi
ne ağlidi ağliyasan
ne gülidi gülesen
ne konulmağımızı begenidi
ne bitirdiğimizi yeyidi
zıkkımın köküni yiyeydi
hırçikli meftüneyi ağzına koymidi (meftüne: Diyarbakır'ın en klasik patlıcan yemeği)
kibekudura kaşığını degdirmıdi (kibekudur: bir çeşit bulgur pilavı)
pencegoşt kebabından hanımın meğdesi bulanidi
her bişeye de kusur bulidi
her bişeye yengi yengi adlar tahidi; (yengi: yeni)
ben deyidim babakanuç
o deyidi "patlıcan ezmesi"
ben deyidim lebeni
o deyidi "yoğurt çorbası"

ben deyidim hılorik aşi
o deyidi "ekşili izmir köftesi"
yoh! carut değil faraşmiş
küçe değil sokahmiş
bellüe değil oluğmiş
hebene değil destiymiş
havuca pırçikli demah ayipmiş
ben bele konuşiyam diye de benden utanimiş.(bele: böyle)
niye kendi yaptığından utanmidi
gün evle olidi yatahtan kahidi
ne hevşi süpüridi ne ayah yoluna su dökidi (Hevş: avlu)
benim elimden çaput
onun elinden roman düşmidi
gezmağa gidende de hanımın kızı en öge o düşidi. (öge: öne)
birgün baban tükenden geldi (tüken: dükkan)
sakosi çininde içeri girdi
hanımın kızı yerinden bile teprenmedi (teprenmek: kıpırdamak)
baban çoh ağırına gitti
bırahsam, alimallah saçini pırçigini yolacahti.
ben ne şanssız bir kariymişam anam!
kaynanaların zalım zamanında gelin olmişam
gelinlerin zalım zamanında da kaynana olmişam
kime ne etmişem ki bulmişam.
Ehsan! sen sen olasan
akli başında bir kız alasan
ister Diyarbakır'li olsun
istersen yedi yabancidan olsun
yeter ki helal süt emmiş bir kız olsun
istiyem ki sonradan peşman olmiyasan
kari kısmi ayakkabı değil ki sıhtimi çıharasan atasan
namusumdur diyecahsan
ömribillah çekecahsan.
Ehsan! biliyem eyisen hoşsan
herşeye çabuh kızisan
kızanda da alalo gibi kabarisan (alalo: hindi)
oğlum! asebi erkegin kahri çoh olur
kahır çeken kari zor bulunur
onun için karilarm hamuri sabırnan yoğrulmuştur.
onlar hanımdır
onlar hatundur
onlar sultandır
onların mekanı cennet-i âlâdır
onlar ışıhtır
onlar nurdur
onlar yüce Allah'ın erkeklere bir lütfudur.

Bu şiiri dinlediğimde sanki tanıdığım bir kadını dinliyor gibi oluyorum. Artık televizyon sayesinde her bölgede olduğu gibi burada da yeni nesil daha standart bir dil konuşuyor ama Kadri Göral ne güzel gözlemlemiş Diyarbakır'lı yaşlı kadınları. "Kaynanaların zalım zamanında gelin olmişam, gelinlerin zalım zamanında da kaynana olmişam " sözünü bugün çalışan gelinin çocuklarına bakmak zorunda olan birçok kadın hala kullanıyor.