29 Ağustos 2013 Perşembe

Geri dönüşüm Diyarbakır'a ne zaman uğrayacak?

Bu yazı biraz da öncekinin devamı niteliğinde. Şimdi dünyayı kendinden ibaret sananlar "bu mu derdin?" diyecek belki ama beni rahatsız eden bir mesele bu. Evimde her gün birçok şeyi çöpe atıyorum. Eeee diyen varsa sorun şu. Aslında bunları çöpe atmamam lazım. Plastik şişeleri, deterjan kutularını atarken içim acıyor. Hele cam şişeler. Onlar kullanılamaz mı tekrar. Çocukların okulda kullandıkları defterleri ve kitapları da ne yapacağımı bilemiyorum. Evde yığılmış duruyorlar. Son olarak da eski pilleri çöpe atmamamız gerektiğini biliyoruz. İçinde toprağa zarar veren maddeler var ama ben evdeki sayıları yüze yaklaşan eski pili de ne yapacağımı bilemiyorum. Eski saç kurutma makinesini ne yapayım peki? Çöpe mi atayım. Eskici demeyin, almıyorlar.
Sayın Diyarbakır Belediyesi yetkilileri. Geri dönüşüm diye bir şey var. Artık bunu görmezden gelmeyin lütfen. Her şeyi çöpe atacak kadar zengin değiliz biz. Göstermelik bir iki yerde kutular olabilir ama ciddi bir düzenleme yapalım lütfen. Mesela her mahallede belli günlerde kağıt, plastik, cam, metal, elektrikli eşya veya pil gibi şeyler toplanabilir. Halkı da biraz bilinçlendirmek yeterli olacaktır. İsterse katılmayan yine katılmasın. Belki de yapılıyordur böyle şeyler ama benim gibi ilgili biri bile duymadıysa o zaman da tanıtımda problem var demektir. Zaten geçen gün üzerinde geri dönüşüm işareti olan bir kamyon gördüm. Üzerinde Çevsan Atık yazıyordu ama ne zaman ne topluyorlar bilmiyorum.

Çok zengin sandığımız Avrupa ülkelerinde belediyenin renk renk kovalarla her şeyi ayrı ayrı topladığını hatta eski kıyafetlerin bile ayrılan kutuya atıldığını görmüştüm. Bazı ülkelerde Oxfam diye bir kurum var mesela. Eski ama kullanılabilir kıyafet, kitap, CD ne varsa götürüp teslim ediyorsunuz. Onlar da genelde yoksul olan müşterilerine çok ucuza satıyorlar. Sonra da kazandıkları parayı yardım amaçlı kullanıyorlar. İki şekilde de insanlara faydalı oluyorlar yani. Düşünün bizde bunlara ihtiyacı olan çok daha fazla kişi var ama benim kıyafet vermek istediğim hiç bir kurum eski kıyafetleri kabul etmedi. Tamam biz ihtiyaç sahibi birilerini bulabiliriz ama belli bir kurum olsa da gerçekten ihtiyacı olanlar buraya gidebilse daha iyi olmaz mıydı? Türkiye'de bazı belediyelerin böyle hizmetleri var bildiğim kadarıyla. Mesela Küçükçekmece Belediyesi Yaşam Sevinci Merkezi. Aşağıdaki resim Amerika'da Utah'tan. Eski kıyafetleri bu kutuya atıyorlar. Orada buradan daha mı fazla yoksul var sizce?



24 Ağustos 2013 Cumartesi

Hayal ama gerçek olması çok mu zor?

Diyarbakır'la ilgili hep iyi şeyleri yazdım bu güne kadar. Eksiklikler yok mu peki? Tabii ki var. Her şehirde olduğu gibi. Benim en büyük derdim ulaşım. Belediyeden birileri yazılarıma bir gün denk gelir umuduyla düzeltilmesi gereken bazı şeyleri yazmaya karar verdim ben de. Bir umut ne de olsa.

-Sorun: Diyarbakır'da en büyük sorun ulaşım. Bir yerden diğerine gitmek çok zor. Binlerce araç yollarda. Trafik İstanbul'la yarışır gibi. Bunlara yer bulmak için devamlı yeni yollar yapılıyor.

Hayalim: Arabalara yol açmak yerine insanların arabaya ihtiyaç duymayacağı bir toplu taşıma sistemi gerekiyor. Diyarbakır dümdüz bir şehir bazı yeni yerleşim yerleri hariç. Tramvay sistemi harika olurdu. Metro gibi her tarafı delik deşik etmek de gerekmiyor.

-Sorun: Otobüsler nereden nereye gider, ne zaman gider belli değil. Aynı yere bir ay sonra gittiğinizde durak değişmiş oluyor.

Hayalim: Her durağın üzerinde Avrupa'daki gibi haritalı anlatımıyla otobüslerin nereye gittiğinin belirtilmesi. Hatta ışıklı panolarda kaç dakika sonra geleceğinin yazılması. Çok şükür okuma yazma bilenlerin oranı artık oldukça fazla. Duraklar da bir oraya bir buraya alınmasın. Belediyecilik durak değişirken bile halkın fikrini sormak demektir. Diyarbakır Belediyesinin internet sayfasında otobüslerin nereye gittiği yazıyor ama pek açık değil. Daha açık, haritalı bir anlatım olabilirdi aslında.
Londra otobüslerinin nereye gittiğini buradan bile biliyoruz.
Sorun: Yollar tek kelimeyle berbat. Şehir dışına gidip gelince insan daha iyi anlıyor bunu. Neden yollar delik deşik acaba?

Hayalim: Her yağmurda erimeyen iyi malzeme kullanılması. Yolları işinin ehli ve vicdan sahibi insanların yapması. Yapılan yollar bir ay sonra yağan yağmurda delik deşik olduğunda yapan firma ceza falan ödüyor mu acaba? O yolları ben yapsam her gelip geçtiğimde utanırdım.
Kışın en sık gördüğüm manzara
Sorun: Bu sıcakta otobüs durakları camdan. İnanabiliyor musunuz? Belki cam değil de plexiglass falan ama yine de aynı. İnsanlar durağın köşesindeki demirin incecik gölgesinde duruyor. Tamam Avrupa'daki duraklar gibi ama Avrupa'da ortalama hava sıcaklığı yazın 25 derece. Burada 40.

Hayalim: Durakları tasarlarken iklimi de göz önüne alın lütfen. En azından gölgelik alanı arttıracak şekilde durak yapılabilir. Tabii ideali soğutma sistemi de olması. Bir de insanımız kırılacak bir şey gördü mü dayanamıyor galiba. Otobüs duraklarını lütfen camdan yapmayın.
40 derece sıcakta burada beklenir mi?
Sorun: Yollardaki yükseklikler hem arabalara hem de insan sağlığına zarar. Hoplaya hoplaya içimiz dışımıza çıkıyor.

Hayalim: Tabii ki dileğim insanların bunlara ihtiyaç duymayacak şekilde araba kullanması ama bu şimdilik mümkün görünmüyor. O zaman yükseklikler standart olmalı. Şoförün görebilmesi için farklı bir renkte olması da şart.

Bütün bunlar bir gün olacak tabii ki. Eminim olacağına ama ne zaman? İşte onu bilemiyorum. Belediyede bu işlerle uğraşanlara Avrupa'da bir büyük şehirde toplu taşımacılığı kullanmalarını ve sonra da gelip Diyarbakır'da bir yerden bir yere gitmelerini  öneriyorum. Ben doğduğumdan beri buradayım. Elin memleketlerinde istediğim yere gitmekte daha başarılı oluyorum da.

18 Ağustos 2013 Pazar

AHMET ARİF- Engerekler ve çıyanlar hala var ne yazık ki.

Seni, baharmışsın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı...

Bir insan tek bir kitap yazıp nasıl bu kadar ünlü olur? Bence şöyle. Genelde şairlerin kitaplarında birkaç güzel şiir vardır. Gerisi sıradan karalanmış yazılar gibi gelir bana. Oysa Ahmet Arif o tek kitabında bütün ömrünce yazdığı en güzel şiirleri biriktirmiştir. Ciltler dolsun diye her aklına geleni yazmamış, seçici davranmış belli ki. Geçenlerde okuduğum bir yazı beni çok üzdü ama. Oğlunun söylediğine göre yeni şiirleri de varmış ama yıllarca şiirleri yüzünden gördüğü eziyetten olsa gerek hiçbirini yazıya dökmemiş. Hepsini aklında tutuyormuş. Yazamadan da kalp krizi geçirmiş. Çok yazık.

Ahmed Arif, 1927’de Diyarbakır'da dünyaya geldi. Şiirlerinde hep ezilen insandan yana oldu ve ezilenlerin kardeşliğine vurgu yaptı. Şiirlerinin toplandığı tek kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim 1968'de yayınlandı. Türkiye'de en çok basılan kitaplar listesindedir. Ankara'da 1991 yılında yaşamını yitirdi.