11 Eylül 2010 Cumartesi

Diyarbakır'da Eylül

Sonbahar bu şehirde insanların özlemle bekledikleri bir aydır. Aylar süren cehennem sıcakları nihayet biraz azalır. Uykuları bölünmeden uyumaya başlar sonbaharla birlikte insanlar burada. Eylül ayının ortalarına kadar da yaz bir gidecekmiş gibi yapar, bir kalmaya karar verdiğini hissettirir. Oyun oynar bizlerle. Bu yıl da böyle işte.

Bu gün 11 Eylül. Birçok özelliği var bu günün. Hem bir bayram günü. Hem çok önemli bir referandumdan önceki son gün. Hem de dünyanın sarsıldığı bir günün yıl dönümü. Televizyon, internet falan derken dünya koca bir köy gibi oldu. Binlerce kilometrelerce ötede olan olay birkaç dakika sonra bizi etkilemeye başlıyor. Eskiden mahalledeki Ayşe ablanın ne giydiğini konuşan kadınlar şimdi oyuncuların kıyafetlerini konuşuyor. Oysa yıllarca önce Ankara'da olanlar ancak bir hafta, on gün sonra duyulurmuş. Hiç unutmam yıllar önce bir köyde on gün geçirmiştim. O köyde ne televizyon yayını, ne telefon, ne gazete hiçbir şey yoktu. Hiçbir haber dinlemeden geçen on gün. Kimsenin beni orada bulmasına da imkan yoktu. Şimdi artık öyle bir ihtimal yok. Nereye gidersem gideyim insanlar bana cepten ulaşıp herşeyi anında bildiriyor. Kısaca biz burada herşeyi okuyor, görüyor ve yaşıyoruz. Ama dışarıdan Diyarbakır'a bakan insanlar buradakileri başka bir dünyada sanmaya devam ediyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder